MEKTUBAT-I RABBANİ 382.MEKTUP

MEKTUBAT-I RABBANİ - 382.Mektup

382. MEKTUP

MEVZUU:

a) Namazda tadil-i erkân ve safların düzeltilmesi.

b) Küffarla muharebeye giderken, niyetin düzeltilmesi...

c) Teheccüd namazını emretmek.

d) Yenenlere dikkat etmek.

NOT: İmam-ı Rabbani Hz.leri bu mektubu, Muhammed Murad Bedahşi'ye yazmıştır.

***

Rahman Rahim Allah'ın adı ile...

Allah'a hamd olsun.

Selâm olsun onun seçmiş olduğu kullarına.

***

Göndermiş olduğunuz mübarek mektup ulaştı. Bu mektup, arkadaşların sebatını, istikametini de tazammum ettiğinden çokça ferahlık getirdi. Allahu Teala, sebat ve istikametinizi artırsın.

O mektuba, şu mana dahi dere edilmiş:

-O iş ki, yapmakla memuruz; ona devam etmekteyiz. Hem de, tarikata dahil olan bütün arkadaşlarla birlikte.

Beş vakit namazı, elli altmış kişiye varan bir cemaatle eda etmekteyiz.

Bunun için, Allah'a hamd olsun.

O ne büyük bir nimettir ki, batın, şanı yüce Allah'ın zikri ile mamur ola ve zahir dahi şer'i hükümlerle süslene...

Bu zamanda, insanların pek çoğu, namazın edasında gevşek davranmaktadırlar. Namazda itminana ve tadil-i erkâna dahi, kayıtsız kalmaktadırlar. Dolayası ile istedim ki, bu babda, zaruri olarak, tekid ve mübalağa ile üstünde dura dura bazı hususları yazayım.

Bu yazılanları, dikkatle dinleyip anlamak gerek.

. Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurdu:

"Hırsızların en kötüsü, o kimsedir ki; kıldığı namazından çalar."

Şöyle sordular:

-Ya Resulallah, o kimse, kıldığı namazından nasıl çalabilir?

Buna cevap olarak, Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurdu:

"Rükûunu ve secdelerini tamam etmemek sureti ile."

Resulullah (sav) Efendimiz, bir başka hadis-i şerifinde ise, şöyle buyurdu:

"Rükû ile secdeleri arasında belini düzeltmeyen kimsenin namazına Allah nazar etmez."

Resulullah (sav) Efendimiz, secdeleri ve rükûunu. tam yapmayan bir kimseyi gördü ve şöyle buyurdu:

"Sen hiç korkmaz mısın? Eğer bu halinde ölecek olsan, Muhammed Dini'nden başka bir din üzerine ölürsün."

Resulullah (sav) Efendimiz bir başka hadis-i şerifinde şöyle buyurdu:"Sizden hiçbirinizin namazı tamam olmaz; taa rükûdan tamamen kalkıp belini de doğrulttuktan sonra her uzuv yerine gelinceye kadar."

Resulullah (sav) Efendimi şöyle buyurdu:

"Bir kimse, iki secde arasında oturmadıkça, belini doğrultup onu sabit tutmadıkça namazı tamam olmaz."

Resulullah (sav) Efendimiz, bir gün namaz kılan birinin yanından geçti; gördü ki, rükûunu ve secdesini, oturmasını, kalkmasını, hulasa namaz erkhanını tamam etmiyor. Şöyle buyurdu:

"Eğer bu halinde ölecek olsan, kıyamet günü benim ümmetimden olduğun söylenemez."

Bir başka yerde ise, şöyle buyurduğu anlatılmıştır:

"Bu durumda ölecek olsan, Muhammed Dini'nden başka bir din üzere ölmüş olursun."

Ebu Hüreyre (ra) şöyle anlattı:

-Bir şahıs altmış sene namaz kılar; amma, onun bu namazlarından bir tanesi dahi kabul edilmez. Bu o kimsedir ki, rükûunu ve secdelerini tamamlamaz.

Şöyle anlatıldı:

-Zeyd b.Vehb birinin namaz kıldığını gördü; amma rükûunu ve secdelerini tam yapmıyordu. Onu çağırdı ve sordu:

-Kaç senedir böyle namaz kılarsın?

O kimse, şu cevabı verdi:

-Kırk senedir.

Bunun üzerine, Zeyd b.Vehb şöyle dedi:

-Bu kırk sene içinde hiç namaz kılmamış oluyorsun. Bu halinde ölsen, Muhammed (sav) sünnetinden başka bir yolda ölürsün.

Şöyle anlatıldı:

-Mü'min bir kul namazını kıldığı zaman, rükûunu ve secdelerini de güzel eda ederse, onun namazında bir güzellik ve nur olur. Melekler onu, semaya çıkarırlar. O namaz dahi, namaz kılan için dua edip şöyle der:

-Sen beni koruduğun gibi, Allahu Teala dahi seni korusun.

Şayet o kimse, namazı güzel kılmaz ise, o namaz zulmetli olur. Melekler dahi onu istemezler semaya da çıkarmazlar. O namaz dahi, kılana şerli beddua edip şöyle der:

-Sen beni nasıl zay ettinse, Allah da seni zay etsin.

Namazın edası dam olarak yapılmalıdır. Tadil-i erkâna tam riayet edilmelidir. Oturmalara ve kalkmalara dahi riayet gerekir.

Namazı tamam kılmaları ve tumaninete (oturuş ve kalkışlarda azaların sükûnet bulmasına) tadil-i erkâna (her şeyin sünnet olduğu üzere yapılmasına) riayet etmeleri için başkalarına dahi delâlet edip anlatmalıdır. Zira, insanların pek çoğu, bu devletten mahrumdur. Bu amel, bütünüyle terk edilmiş durumdadır. Bunu ihya etmek, İslâm'da önemli vazifelerin en önemlisidir.

Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurdu: "Öldürüldükten sonra bir kimse sünnetimi canlandırırsa, onun için

yüz şehid sevabı vardır."

***

Bilesin ki,

Cemaatle namaz kılarken, safların dahi düzeltilmesi yerinde olur. Namaz kılanlardan hiçbiri, ileri veya geri durmamalıdır. Hepsinin aynı hizada olmasına çalışmak lâzımdır. Resulullah (sav) Efendimiz, önce safları düzeltir; sonra namaza başlardı. Bu manada, Resulullah (sav) Efendimiz şöyle

buyurdu: "Safların düzeltilmesi, namazın ikamesindendir."

Rabbimiz, katından bize rahmet ver, sen hibesi en bol olansın...

***

Ey said,

Amel, ancak niyetle sahih olur.

Dar-ı harb kâfirleri ile cihada gittiğiniz zaman, öncelikle niyyetinizi tashih etmeniz gerekir ki, onun üzerine, hayırlı bir netice terettüb etsin.

Yerinde olur ki, bu harpten ve cidalden maksad, ilâ-i kelimetullah ve din düşmanlarını dahi düşürüp tahrib etmek ola... Biz, bütün cihadlarda bu gayeyi yerine getirmek için memuruz. Başka niyetlerle amellerinizin iptali cihetine gitmeyiniz.

Gazilerin ulufeleri, beytülmaldan tayin edilip karar altına alınmıştır. Bu, Allah yolunda cihada münafi değildir. Gazilerin ecirlerine dahi bir noksanlık getirmez. Ancak, amellerin iptali, bozuk niyetlerle olur. Bunun için, niyeti düzeltmek yerinde olur. Beytülmaldan ulufe alınmalı; küffarla cihad edilmeli ve sonra, gazilik ve şehidlik ecirleri vaki olur.

***

Biz, sizin halinize imreniyoruz. Batında Sübhan Hak'la meşgulsünüz. Zahirde dahi, çokluk cemaatle namazı eda etmektesiniz. Bununla beraber, küffarla cihad etme şerefine dahi nail olmaktasınız. Her kim, kurtulur salimen döner ise, o gazidir; ölen dahi şehid olur. Lâkin, bütün bunlar niyeti tashih ettikten sonra tasavvur edilir. Hakiki niyet tahakkuk etmez ise, zorla niyeti düzeltme cihetine gitmelidir. Bunun için, insan kendisini zorlamalıdır. Dolayısı ile, hakiki niyetin müyesser olması için, Allahu Taala'ya iltica edip yalvarmalıdır.

Dua makamında bir ayet-i kerime meali:

"Rabbimiz, nurumuzu tamamla; bizi bağışla. Sen her şeye kadirsin.»(66/8)

***

Size yapacağım bir başka nasihat ise, teheccüd namazına devam et-menizdir. Zira bu namaz, tarikatın zaruri olarak yapılması gereken ibadetleri arasındadır. Bu, huzurda dahi size söylendi.

Bu mana, size ağır gelir de, âdet olduğu üzere uyanmanız kolay olmaz

ise, bu i şe alâkalılardan bir topluluğu vekil etmelisiniz ki, sizi teheccüd vakti uyandıralar. İstense de, istenmese de bunu yapalar. Sizi gaflet uykusunda bırakmayalar. Bu işi, birkaç gün yaparsanız, herhalde sonra, bir zorlama olmadan alışırsınız.

***

Bir başka nasihat ise, lokmaya dikkat etmelidir. Bir insan, nereden ne bulursa yemesi doğru olmaz. Hem de, şer'i yönden helâl veya haram olduğunu düşünmeden. Zira, insan başıboş bırakılmamıştır ki, her istediğini yapa... Onun, şanı yüce bir Mevlâsı vardır; kendisine verdiği emir ve nehyi vardır. O yüce Zat, peygamberleri vasıtası ile, razı olduğu ve razı olmadığı şeyleri bildirmiştir. Onlara salât ve selâm olsun. Onlar, alemlere rahmettir.

Saadetten mahrum kalan o kimsedir ki, Mevlâsının rızası hilâfına iş yapar; onun izni olmadan mülkünde tasarruf eder.

Hayret etmek gerek; şunun için ki, mecazi sahibin rızasına dikkat edilir, bu babda bir dakika bile kaçırılmak istenmez. Halbuki, hakiki mevlâları onlara emir vermiş; yasaklar bildirmiştir. Hem üzerinde durarak, tekid ve mübalağa ile, onlara tam manası ile yapmamaları gereken işten almak istemiştir. Ne var ki onlar, buna hiç iltifat etmezler. Onların böyle bir şey yapmaları İslâm mıdır? Yoksa küfür müdür?

Üstte anlatılan manaları yeniden düşünsünler. Fırsat fevt edilmeden, geçmişi elde etmek gerek.

"Günahtan tevbe eden, günahsız gibidir" hadisi-i şerifi, kusurlulara bir müjdedir. Böyle bir şey var iken, bir kimse günahta ısrar eder ve bununla da ferahlık duyar ise, o kimse münafıktır. İslâm sureti ondan ukubeti kaldırmayacağı gibi, azaba uğramasına dahi engel olmaz.

Bu işte daha ne kadar durayım? Akıllı olana bir işaret dahi yeter.

***

Korkulu yerlerde ve düşmanın istilâ ettiği mahallerde Kureyş (Sure: 106) suresin] okumak, emin olmak ve kurtuluş için tecrübe edilmiştir. Bunun gece-gündüz on bir kere okunması gerekir; daha az olmaz.

Bir hadis-i şerifte şöyle geldi:

"Bir kimse, bir konağa iner de, orada şu duayı okursa, oradan göçünceye kadar kendisine hiçbir şeyin zararı dokunmaz:

-Allah'ın bütün kelimeleri ile yarattıklarının şerrinden zatına sığınırım.(Euzu bikelimatillahi't-tammati min şerri mahalaka)"

Selâm, Hüdaya ittiba edenlere...

***